Kategori arşivi: Uncategorized

monalisa

Sen Öyle San

Sen Öyle San

( 15 Temmuz 2012 / İndigo Dergisi'nden )

Öyle San… Bu sözcükleri, kim bilir kaç kez söylemiş veya içimizden geçirmişizdir. Olma ya da olmama ihtimalini, karşıdakinin tercihine bırakan bir emir. Öyle zannet, diye de kullanılır ancak, bu kastedilmek istenenle örtüşmeyebilir, Arapça kökenli zan, şüphe ve suç unsuru içerir. Kelimelerin sözlük anlamlarıyla, güncel yaşamda kullanılış farklılıkları, öğretilmiş aklımızda farkında olmadığımız karışıklıklara neden olur. Sanat (SAN-AT), çok geniş alanlı, anlatım ve yaratıcılık yöntemlerinin tümüdür. Yazılı veya görsel her yaratılmış karşısında, bireylerin algıları ve duyguları farklıdır. Aynıda birleşmek, sanatçının kastedişiyle, diğerlerinin hisleriyle bütünleşmek neredeyse imkânsızdır.

sen öyle sanLeonardo da Vinci’nin ölümsüz eserlerinden, gizemini hala koruyan Mona Lisa tablosuna bakanlar, önceden akıllarına sokuşturulmuş veriler doğrultusunda düşünürler. Yıllar boyu, modelin kimliği, yüzünün iki yönlülüğü, arka plandaki Çin etkisi spekülasyon konuları olmuş, geçmişten günümüze, eserle ilgili ön yargı oluşturulmuştur. Eserin bahsi geçtiğinde veya burada olduğu gibi, görüldüğünde ilk yargı bir tarafı gülen diğer tarafı üzgün bir kadın yüzüdür. Ellerin konumuna bakıp, sağ el üzerindeki bombeyi fark eden azdır. İnsan anatomisini çok iyi bilen Loenardo bir mesaj mı vermek istemiştir? El doğuştan mı öyledir? Sonradan oluşmuş bir anomali midir? Bilinmez, elimizdeki tek gerçek, Leonardo’nun yaptığı bir kadın tablodur.

Yaşam; sanattan siyasete, tarihten mitolojiye, dinden kültüre her alanda, yaratılmış tablolarla dolu. Doğumumuzla, hepsinde maddi, manevi yerimizi alıyoruz. Yaş aldıkça yaratıyor ve sanatımızı konuşturuyoruz. Yaratanların ve yaratılanların çeşitliliği, öğretilmiş aklın oyunlarıyla geçinip giderken, şimdilerde bir şeyler yetmemeye başladı ve kavramsal sınırlamaların farkındalığı yükseldikçe, anlama arayışları arttı. Yaratılmışları algılayışımız özde değişti. Bilinçaltı yüksekliklerinden gelenlerle, bilinçtekinin uyumsuzluğu değişimi ve ona olan direnci körüklüyor. Ya bir resme takılıp kalınıyor, ya da yaratılmamış resimlerin olası yaratıcılarının peşinden koşuluyor. Kavramlara dışarıda/n sahip aranıyor. Oysa kimse onların sahibi değildir, onlar yönlendirmek ve anlayışı geliştirmek için sembollerdir. Bu fark edildiğinde ve serbest bırakıldığında yaratıcılık eyleme geçer. Tablolar yaratıcının, yaratım anındaki duygu, düşünce ve modelleriyle vücut bulur. Verilmek istenen mesaj, öyle sansın veya öyle zannetmesin gibi farklı görünen aslında aynı kapıya çıkan şifreler içerir. Şifrelerin gizemi sanrıların, zanların ötesindeki düşüncelerle çözülür. Düşünceler yorumlayıcı veya yargılayıcı olmadığında, yaratıcı zihinle karşılaşacak ve gerçek yaratım başlayacaktır.

Yargı sürecindeki mahkemelerde tüm taraflar, zanlı, mağdur, avukat ve hâkim karar için birlikte bulunurlar. Gerçeği ortaya çıkarmak için uğraş verirler. İnsanoğlu da düşünce boyutunda, yaşamının büyük bir bölümünü mahkemedeymiş gibi rollerin hepsini birden üstlenerek geçirmekte. Olan biten karşısında savcı, avukat veya hâkim, bir rolden ötekine ışıktan bile hızlı bürünebilmekte. Kendisinden istenmeyen, beklenmeyen bu roller, aslında bildiği şeyleri, olduğu kişiden ayırabilmesine yetmiyor. Düşünceleri serbest bırakmadığı, semboller arasında sıkıştığının farkına varmadığı müddetçe de yetmeyecek. Kelimelerin sözcük anlamları ardındaki şifreler, sembollerle uğraşmak yerine, o sözcüğün ilk anda çağrıştırdığı, zihinde uyandırdığının, o zihin için önemli olduğu gerçeğinden hareket etmek, yaratıcılığı tetikleyecek ve kişinin kendi gerçeğine dokunmasına yardımcı olacaktır.

Bir sembol ne kadar özel olursa olsun, ne yüklenmişse yüklensin ifşa edildiğinde, o genelin olur. Genel artık onu istediği gibi kullanır. İyi kötü, güzel çirkin yoktur, yorum ve yargı kullananındır. Her kelime-sembol kişinin özeli olmuştur, neleri, niçin, nerede kullandığı bir diğerine dokunmadıkça sorgulanamaz. Sorgulaması gereken sahiplenendir. Neden? Mutlağa ulaşmak. Mutlak gerçek tektir, herkes ona ulaşmak için önce kendi gerçekliğini keşfetmek zorundadır.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Astroloji: Temmuz 2012 “Sen Öyle San”

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

4-16-flare_andearth-580x290

Kırmızı İnanç

Kırmızı İnanç

( 05 Haziran 2012 / İndigo Dergisi'nden )

Manyetik alan? Morfik rezonans? Kozmik bilinç? Akaşik kayıtlar? Biri veya diğeri hangisi olursa olsun, bilinçli bilinçsiz, yaşamış ve yaşayan tüm insanoğlu birbiriyle bütünleşik ve bilgi anda her yerde.

Kırmızı İnançÖncelikle, renk ve kırmızı bilgilerimizi tazeleyelim; sonunda, başlığın bilincimizde uyandırdıklarını bir kez daha düşünelim. Renk, ışığın değişik dalga boylarında, gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılama, fizyolojik bir olaydır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ve bu renk tonu veya renk olarak adlandırılır. Psikolojik sistemde renk, beynimizde uyaran ve uyanan bir durumdur. Fizikte renk, titreşimdeki ışık dalgalarından ibarettir. En uzun dalga boyuna sahip olan kırmızı, canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Fiziksel olarak, ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda bir işi sonuna kadar götürme azmi ve kararlılığını gösterir. İştah açar. O yüzden, dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Tansiyonu yükseltirken kan akışını hızlandırır. Boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır, oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır. Arenalarda kırmızı kullanılması boğalardan ziyade seyircileri heyecanlandırmak içindir. Yapılan deneysel çalışmalarda kırmızının, fiziksel performansı yükselttiği, zihinsel konsantrasyonu ve motivasyonu düşürdüğü gözlenmiştir. Astrolojide Koç Burcu ve yönetici gezegeni Mars’ın rengidir.

Kırmızı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, 'Al, kırmızı renk' olarak geçer. Al’a baktığımızda ise 'Kanın rengi, kızıl, kırmızı' olarak açıklandığını görürüz. Prof. Dr. Süreyya Ülker’in 'Türkçe Renk Adları' araştırmalarında, kırmızıyla ilgili çok detaylı bilgilere ulaşabiliriz. Araştırmasında, “Türkçe kızmak eylemliğinin türevi olan kızıl sözü dilimizde daha çok Arapça’dan bozma kırmızı adıyla anılan bir ana rengin adıdır, bu rengin Latince adları ruber ile rufus, Yunancası erythrostur, ölçünlü ayrıncı kan rengidir.” gibi ayrıntılara yer vermiş. Hangi dilde söylenirse söylensin, kişilerde hangi düşünce uyanırsa uyansın, kırmızı dendiğinde bilinçler aynı renkte buluşur.

Doğadaki bitki, hayvan ve bir insan da morfik birimdir. Belirli bir gruba ait morfik birim, gelişim sürecinde kolektif bilgiye erişerek morfik rezonans oluşturur.

Morfik alan, ilk kez Dr. Rupert Sheldrake tarafından ortaya atılan bir terimdir. Bu, kendi karakteristik yapısını ve faaliyetini düzenleyen morfik birimin, kendinde ve etrafında oluşturduğu bir alandır. Bu alan; oluşumu ve davranış holonu, benzer eylem ve düşüncelerdekiler ve tekrarlanabilir morfik birimler tarafından temellendirilir. Doğadaki bitki, hayvan ve bir insan da morfik birimdir. Belirli bir guruba ait morfik birim, gelişim sürecinde kolektif bilgiye erişerek morfik rezonans oluşturur. Sheldrake; morfik alan, doğanın bir tür alışkanlığıdır derken, organik(canlı) ve soyut(zihinsel) tüm formları, morfik alanların evrensel veri tabanı olarak görüyor ve düşünce veya davranışla ilgili beyin faaliyeti modellerini de etkilediğine inanıyor. “ Herhangi bir şekilde paylaşılan bilgi, kolektif bilince kaydedilirken, fiziksel ömür boyunca yaşanan deneyimler ve anılar, Akaşik kayıtlarla eşleşir. Hayvan ve insan davranışlarının organize alanları, sosyal ve kültürel sistemleri ve zihinsel aktivitelerin bütünü morfogenetik kabul edilir. ” diyor.

Platon’un, “Kendi yüksek realitelerinde var olup, daha az yetkin formlara modellik eden, ideal biçimler.” görüşüne paralel sayılabilecek, Dr. Rupert Sheldrake’in Morfik Titreşim Teorisi'ne göre, “Bir olay tekrarlandığında morfik bir alan oluşur ve bu alanla kurulan rezonans, olayın tekrarlanma olasılığını arttırır ve bir kez yayılmaya başladığında tüm uzay zamanda genişler”. Sheldrake, hayvanlarla sahipleri arasındaki telepatik ilişkiden yola çıkarak bu bağın son derece gizemli olduğunu, organizmalarda meydana gelen karakteristik ve belirgin biçimlerin bir tür holistik alan ya da güç tarafından kontrol edildiğini söyler.

Amerika’da 1991’de başlayan 12 yıl boyunca süren, Rastgele Bilinç Üreticisi Projesi'nde, makineler eşliğinde insanlar, dünyanın dört bir yanında 7/24 çalışıp, ilginç verilere ulaştılar. Tek hedefte toplanabilen, küresel bilinç oluşturulabileceğini kanıtladılar. Etkileşim, morfik alanlarda gerçekleşiyordu. İnsanlar ve hayvanların birbirleri arasındaki etki, dikkat yoğunlaştırıldığında ortak alanda hissedilebiliyordu. Morfik alanlarla çevrili vücutlar, zihinler ortak etki alanını sahiplenip, düşünceleri bir zihinden diğerine uçurabiliyordu. Bu bağlamda düşünüldüğünde; kuşlar ve balıklar, Dünya’nın manyetik alanını kullanarak yönlerini tayin ediyorlarsa, insanlar da bu manyetik alanın içinde, beyinlerimizdeki elektrik de bu alanla bağlantıda ve zihinlerimiz manyetik alanı kullanmakta dediğimizde, manyetik alanda olan ve morfik rezonans oluşturan her şey birbiriyle etkileşimde sonucuna erişiriz.

Kırmızı inanç da bu erişimle başladı. İnsanoğlu, onunla önce yanardağ patlamalarında tanıştı. Kavgaya tutuştuğunda bedeninden akan sıvıdaydı. İki taşı birbirine sürttüğünde çakan kıvılcımdaydı. Bedeni ısındığında yüzündeydi. Saldırıda, savunmada kullandığı silahların ucundaydı ve gözünün algıladığı bu ışık dalgasına kırmızı adını verdi. Çağlardır herkes aynı Kırmızı inancında. Öyle ki, kırmızının her tonu, görmez ressamımız Eşref Armağan’ın eserlerinde. Gören insanlar gibi beyninin aynı noktasını kullanabildiği kanıtlanan ve görsel hafızaya sahip ender insanlardan biri nasıl oluyor da kırmızıyı biliyor?  Manyetik alan? Morfik rezonans? Kozmik bilinç? Akaşik kayıtlar? Biri veya diğeri hangisi olursa olsun, bilinçli bilinçsiz, yaşamış ve yaşayan tüm insanoğlu birbiriyle bütünleşik ve bilgi an her yerde.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Kırmızı İnanç

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

entangledtime-e1420673839644

2015 Değişen Gerçeklik Algısı

2015 Değişen Gerçeklik Algısı

( 08 Ocak 2015 / İndigo Dergisi'nden )

525600 sayısının bir anlamı var mı? Çoğumuz için cevap hayırdır. Bir yerlerde karşılaşmış olanlar, hatırlamaya çalışır. Buldunuz, bulamadınız, 24x60x365 yaşadığımız bir yıldaki dakikalardır. Bir an önce bitse, geçse dediğimiz, bazen hiç sonu gelmesin istediğimiz zaman parçacığı...

değişen gerçeklik algısıBilinç; kişinin kendisine, diğerlerine, çevresine ve içinde yaşadığı iç ve dış dünyaya ilişkin genel farkında olma halidir. Bir hipoteze göre; bilinç tamamen fiziksel/somut/maddi bir kavramdır ve zaman olarak yaklaşık 0.1 saniye, mesafe olarak 10ˉ15 metre ve enerji olarak 10ˉ15  Joule seviyelerinde var olur ve çalışır. Dolayısıyla fiziksel olarak kuantum fiziği alanı içindedir ve kuantum fiziği ilkeleri ve yasaları kullanılarak çözümlenebilir. (Erol M. Schrödinger Equation and Function: Basics and Concise Relations with Consciousness/mind, NeuroQuantology, (2010), 8(1), p.p.101-109.)

Bilim alanında gözlem ve deneyle test edilerek ortaya konabilen, düşünceyi dile getiren yargının gerçek ile uyuşmasını veren doğru olgusu; felsefe ve metafizikte, tutarlılık, sağlam kanıt ve gerekçelere ve de mantık ilkelerine uygunlukla ortaya çıkar. Fiziksel dünyada bilinçten bağımsız nesnel olarak var olana gerçek denir. Felsefede gerçekliğin bilimde olduğu gibi tek ve kesin bir tanımı yoktur. Kuantum mekanikleri; madde ve ışığın, atom ve atom altı seviyelerdeki davranışlarını inceler. Bilim insanı De Broglie; mikro evrende bütün tanecikler eş zamanlı olarak dalga karakteri taşırken, dalgalarında eş zamanlı olarak tanecik karakteri gösterdiğini deneylemiştir. Dalga özelliği gösteren parçacıklar, elektron, proton, nötronlar ve atomik boyuttaki kâinatın yapı taşları nasıl oluyor da tüm maddeleri meydana getiriyorlar? Hem dalga hem parçacık olabilen bu yapı taşları neye göre parçacık, neye göre dalga oluyorlar? Gözleyen olduğunda? Ölçüm yapıldığında, gözlenen durum, fiziksel gerçeklik olarak ortaya çıkar, yani bir gözleyene göre durum değişikliği gerçekleşir. Gözleyenin, karar aşamasında bilincin önünde olasılıklar varken, karar aldıktan sonra fiziksel gerçeklik var olarak, diğer olasılıklar ortadan kalkar. Kuantum dolanıklık, (EPR -Einstein Podolski Rosen- paradoksu); iki veya daha fazla kuantum sisteminin mesafeden bağımsız olarak ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar eş zamanlı olarak birbirleriyle iletişimde olduklarını söyler.

Dolanıklık içinde olan iki farklı elektron yerine, iki farklı bilinç olduğu düşünüldüğünde, bu iki bilincin de, ayrı olmalarına rağmen, birbiriyle dolanıklık (bağlılık, iletişim) içinde oldukları söylenebilir. Duyusal bilginin, alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesiyle algılarımız oluşur. Algı; öğrenme, dikkat, hafıza ve beklentiyle şekillenir ve çoğunlukla bilinçsel farkındalığın dışında gerçekleşir. İlk kez Amerikan ordusu tarafından uygulanmaya başlayan ve hızla tüm sektörlere yayılan algı yönetimi eylemleriyle, toplumların her bireyi bir çeşit saldırı altındadır. Bireylerin duygu, güdü ve muhakeme gücünü; kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için, yanlışlar, yalanlar ve kandırmacalar, doğruymuş, iyiymiş gibi sunulur. Bunun için tüm iletişim araçları kullanılır. Bir reklam, tanıtım, söyleşi, haber veya bir sohbetle başlayabilir değişim ve dönüşüm. Bu, kuantum mekanikleri dolanıklığıyla birlikte düşünüldüğünde, farkındalığın ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarır. Bilinç ve zihnin saf ve farkındalığın yüksek olması, algı yönetimi yani bir çeşit bilinçsiz teslimiyet boyutunda, algıda seçiciliği getirecektir. Böylelikle; doğru ile yanlış, gerçek ilahi olanla, sahte mürşitler birbirinden kolayca ayırt edilecektir.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - 2015 Değişen Gerçeklik Algısı

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

botticelli_venus-e1425858154114

Güç Venüs’ten

Güç Venüs'ten

( 09 Mart 2015 / İndigo Dergisi'nden )

Venüs; Roma mitolojisinin en güzel tanrıçası (Eski Yunan mitolojisinde Afrodit), o sevgi, o aşk, o güzellik, o bereket, o hepimizin güzel yönünü ortaya çıkarandır. Yeri gelir üç güzel arasından seçilir, Troya savaşında Paris’e yardım eden savaşçı olur.

güç venüs'tenZaman gelir hak ve özgürlükler için canını verir. Sanat uğruna kılıktan kılığa girer. Venüs denince, akıllara güzel bir kadını getiren gezegenin, yalnız kadınlar üstünde değil, erkekler üzerinde de güçlü etkisi vardır. Güneşimize uzaklık bakımından ikinci sırada olan gezegenin bir yılı 224.7 Dünya günüdür ve kendi ekseni etrafında diğer tüm gezegenlerin aksi yönde döner.

27 Ağustos 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Sosyalist Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, 8 Mart 1857 de ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin greviyle gelişen olayda can veren, çoğunluğu kadın olan 129 işçinin anısına, 8 Mart’ın 'Internationaler Frauentag', 'Uluslar arası Kadınlar Günü' olarak kutlanmasına karar verildi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’da, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın 'Dünya Kadınlar Günü' olarak anılmasını kabul etti. Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında 'Emekçi Kadınlar Günü' olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında sokağa taşındı. Kadınlar günüyle ilgili bu tarihleri astrolojik olarak incelediğimizde, Venüs’ün rolünün çok etkin olduğunu görüyoruz. Venüs, 27.08.1910’da Aslan Burcu'nda, 8.3.1921 günü Boğa’da ve 16.12.1977 günü Yay Burcu'ndaydı. Bu tarihlerdeki gökyüzü Venüs için güçlü ve gücünü gösterebileceğine işaret eder. Venüs bu sene 8 Mart’ta Koç Burcu'nda. Satürn’le zorlayıcı açısı ve Uranüs’le birleşik durumu; dişil enerjinin gücünü ortaya koyacağına, kadın özgürlüğü için sertliklerle mücadele edileceğini gösteriyor.

Venüs gezegeni, dünyaya en yakın gezegendir. Kimi yerlerde Dünya’nın kardeşi olarak geçer. Ekliptik düzlemde Güneşe yakın olduğu zamanlarda 'Sabah Yıldızı' olarak belirir. Gündoğumunda ufukta parlayan nokta Güneşin yükselmesiyle kaybolur. Güneşten uzaklaştıkça, gün batımında ufukta parlak bir nokta olarak belirmeye başlar, bu haline 'Akşam Yıldızı' derler, güneş kaybolup karanlık bastırdığında ışıldamaya başlar. Gökyüzünün renk cümbüşüne büründüğü saatlerde parlak bir ışık olarak tek başınadır. Halk arasında, Zühre ve Çoban Yıldızı olarak bilinir. Ay’ımızdan daha büyük ve daha parlaktır. Ay bize daha yakın olduğu için, güneşten aldığı ışınları daha fazla yansıtır ve Venüs’ü gölgeler.

Eski dönemlerde kendisine kutsallık atfedilen Venüs, dişiliğin de sembolüydü. Keldaniler'de İştar denilen gezegen, aşk tanrıçasıdır, Sümerler'de ise gökleri koruyan leydi. Gökyüzünde hem sabah hem de akşamüzeri görünmesi ona ikili doğa kazandırıp, hem bakireyi hem de vamp kadını temsil ettirdi. Farsça’da Anabita olan ismi, bereketle özdeşleştirildi. Roma Astrolojisi’nde, Lucifer ismiyle de bilinir. Latincede 'Lucifer' kelimesi 'Işık Getiren' anlamına gelmektedir.

güç venüsEn hızlı yayılan şey olarak bilinen ışık, karanlıkları aydınlatarak, göremediğimiz, görmek istemediğimiz şeyleri adeta gözümüze sokar. Günümüzde dünya genelinde yaşanan kadına şiddetin altında yatan nedenlerin başında, bu göze girilirlik gelmekte. Başa çıkılamaz güce eriştiği zannedilen dişi veçhe, madden ve manen yok edilmeye çalışılmakta. Aslında yok sayılmak istenen, yaşamın tamamlayıcısı olan öteki yarı. Gerçekte, herkesin içinde var olan dişil gücü yok etmek mümkün değil. Yok farz etmek, kendini kandırmadan öte gitmez.

Tüm insanların dişil veçhesini temsil eden Venüs’ün astrolojik etkilerinde, kesin bir üçlemeden söz edebiliriz; Aşk, Zevk, Sanat. Bu üç ana başlıkla özdeşleşen gezegen, hayatın yeşeren bahçesidir. Yaşamın çoğalan ve büyüyen yönlerini işaret eder. Kültüre, sanata, estetiğe, sahip olunan varlıklara, eşlere, güzelliğe, çekiciliğe, damak tadına, duygusallığa, şeker ve tatlılara, renklere, uyum ve ahenge, şiire ve şairliğe, tablolara, mücevherlere, tiyatro ve müziğe hükmeder. Venüs etkisi, nazik ve uyumludur. Duygusal etkileşimleri, şefkati, ahlaki karakteri, evliliği ve ne türden olursa olsun birlikteliği etkiler. Ayrıca sosyalliği, kişinin mizacını, lükslerini, hoşuna giden şeyleri vurgular. Venüs seksin değil aşkın ve duygusallığın gezegenidir, platoniktir...

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Güç Venüs’ten Astroloji Mart 2015

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

4203199462_c1ba188403_z

Aslanım Benim: Aslan Burcu

Aslanım Benim: Aslan Burcu

( 15 Temmuz 2012 / İndigo Dergisi'nden )

23 Temmuz – 22 Ağustos arası Aslan Burcu dönemini deneyimliyoruz. Duyduğumuzda ormanlar kralını düşündürten kelime, önceleri Arslan olarak yazılıp, telaffuz ediliyordu. Güncel Türkçede 'r' harfini yuttuk. Bir yerlerde birisi size, a ile s arasında 'r' de var diyorsa bilin ki o, kesinlikle Aslan burcunun özelliklerini yansıtıyor. Fark edilme, kendini gösterme ihtiyacı içindeki Aslan, bunu konuşması, duruşuyla, giyimiyle belli eder.

Aslanım Benim: Aslan Burcu 2012Burcun yöneticisi Güneş’tir. Doğum gününe göre hazırlanan bir haritada, Ben’i sembolize eden Güneş, hangi konumda olursa olsun, haritanın hâkimidir. Hayatımızı, haritayı aydınlatan Güneş, her doğum günümüzde, doğduğumuz zamanki yerindedir ve o gün hepimizi Aslan enerjileriyle donatır. Güneş yaratıştır. İçimizde olan yaratıcılık potansiyelinin açığa çıkmasına yardımcı olur. Hepimizde farklı şekil ve yerlerde açığa çıkardığımız bir Aslan’lık vardır.

Ateş burçlarının ikincisi Aslan, eril yanımızdır. İdealizmdir. Dramatik yapısıyla, Dünya’yı bir sahne kabul eder ve başrol onundur. İçindeki çocuğu, güzellikleri açığa çıkarabileceği oyunlar oynamak, eğlenirken eğlendirmek, muhteşem dekor ve kostümler tam ona göredir. Bir kral, kraliçe gibi asilce davranmak, saygı görmek, yönetmek, otoritesini konuşturmak ister. En büyük dileği beğenilmek, ona övgüler yağdırılması, yaptıklarıyla takdir edilmesidir. Başkalarına hizmet etmek onun için gurursuzluk olabilir. Çünkü o sadece kendinin kölesidir. Etraflı dalkavuk doludur ama yanıltılmaya, aldatılmaya gelmez. Hainlikler ve haksızlıklar karşısında öyle bir kükrer ki yer gök inler. Kızdırıldığında, pençeleri ne kadar zalim olabileceğini gösterir. İnatçıdır. Cesur kararlar vererek hak için sonuna kadar savaşır. Tembel görünse de ataktır. Tehlike sezince sivri tırnaklarını kullanmaktan çekinmez. Büyük düşünceleriyle iyi bir politikacı, iyi bir liderdir.

Dedikodu deyince durmayın, bayılır. Şöhretlerin hayatını, sanat haberlerini ona sorabilirsiniz. Tüm sanatsal faaliyetlerden haberdar olmak ister. Çok yönlüdür ama seçicidir. Spor, sinema, opera, tiyatro, müzik onun için hep birinci sınıf olmalıdır.

Dışa dönük yaşar. Alçak gönüllülük ona göre değildir. Takdir edilmek için, her şeyi cömertçe dağıtabilir. Bağışlarda yardımlarda bulunur, bu da onu sosyal yapar. Zevki ve eğlencesi için çok para harcayabilir. Bir şeyin lüks ve pahalı olması ona yeter. Müsriflik derecesinde abartılıdır.

O unutulmaz sevgilidir. Aşka aşıktır, aşk için yaşar. Aşk onunla alevli ve şehvetlidir. Pahalı zevklerini sevdiğiyle paylaşır. Sevdiği için para harcamaktan, pahalı hediyeler almaktan çekinmez. Onu büyümüş bir kedi gibi düşünün, onunla şakalaşmak, oyunlar oynamak zevk vericidir.

Kendine çok güvenir gibi görünür ama içten içe duyduğu güvensizliği çok güzel saklar. En küçük bir eleştiride tüm havası söner

Bedende göğüs bölgesi, kalp, omurilik, kalçaların üst tarafının yöneticisidir. Bu bölgelere biraz daha özen göstermek gerekebilir.

Risk almayı seven, şans oyunları ve kumarı yönlendiren Aslan’a dikkat. Kuzey yarıkürede yazın bu en görkemli, en sıcak döneminin keyfini çıkarırken, tehlikeli suları ehline bırakıp, piyango bileti almak veya loto oynamakla oyalanılabilir, belki şans sırası sizindir kim bilir? Hayata renk katmak için, canlı sarı özellikle altın sarısı kullanılabilir. Süreçte, sıcak havaların ve güneşin tadı çıkarılabilir. Eğlenmeye, çocuklarla oynamaya vakit ayrılabilir. Yaşama yeni bir şey katılabilir, yeni bir yaratımla uğraşılabilir. Sanatsal aktivitelere iştirak edilebilir. Son olarak, her şeye boş verip kendinizi olabildiğince şımartın, içinizdeki çocuğu açığa çıkartın.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Aslanım Benim: Aslan Burcu 2012

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

tutulma3

Kader mi Yaşıyoruz Kader mi Yazıyoruz?

Kader mi Yaşıyoruz Kader mi Yazıyoruz?

( 30 Nisan 2013 / İndigo Dergisi'nden )

Kader mi Yaşıyoruz Kader mi YazıyoruzKitaplı dinlerde, kaderin doğuştan yazılı olduğundan bahsedilir. Din ulemaları "‘Kader’in değişmesi de ‘kader’dendir" diyerek, ‘kader’in değişebileceğine işaret ederken; değişimin yüce yaratan tarafından bilinirliğini vurgularlar. "Tarih tekerrürden ibarettir" diyen tarih bilimciler, benzerlerin tekrarlanan süreçlerle yeniden vuku bulduğunu, insanoğlunun yüzyıllar boyunca kısır döngüler içinde dolanıp durduğunu söylerler. Her iki savı da doğru kabul edersek; insan yaşamının kazanmak üzerine kurulabileceği, acılara, kavgalara ve güç savaşlarına son verilebileceği gerçeğini de kabul etmeliyiz. Ütopya gibi gelen salt gerçeklikte budur. Kader ise savaşmak, hedef; her iki taraf içinde en uygun olanda birleşmek ve kazananın kaybeden olmadığı, bir gerçeklik yaratarak kısır döngüyü kırmak olmalıdır. Böylece, bir kere kırılan döngü, tekrar etmemek üzere bozulmuş olur. Ne kadar kolay; bir avuç harf, birkaç kelime, iki üç noktalama işaretinden cümle oluştu, bu kolaylığı ne yazık ki yaşamda görmemiz mümkün değil. İnsanoğlu kendini zora odaklamış; hani ne derler, Nuh demiş peygamber dememiş misali, yüzyıllar boyu basiti görmemek için, zoru hedeflemiş. Şimdiye kadar da istediğine ulaşmak için mücadele etmiş. Bir zamanlar, He-man çizgi dizisinin kahramanı kılıcını kaldırır, “Güç bende artık” derdi, o bölümü kahramanlıklarıyla sonlandırırdı, ta ki çizeri yeni bölümde yeni mücadeleleri yazana kadar, o kahramandı, o liderdi.

Geçmişten günümüze şöyle baktığımızda, isimleri bu yazıya sığmayacak kadar çok lider geldi geçti ve gelecek. Gidenlerin kimisi lanetle, kimisi rahmetle anılır. Nasıl anılırlarsa anılsınlar, ölümleriyle devirleri bitti, güçleri el değiştirdi. Ne güç ne de insan yaşamı sonsuz değil, sonsuz olan insanlık. Ol(Kün) emriyle yaratılan ruhlar, dünya yaşamında, yaratanını bilmek ve insan olmanın erdemlerini deneyimlemek üzere haşr oldular. Birbirimizden bir katre eksik ya da fazlalığımız yok, birbirimize üstünlüğümüz yok. Varmış gibi algılayanlar için tarih tekerrür edecek, bütünü deneyimler içinse tarih yepyeni sayfalar açacak.

Kuantum mekaniklerinde;  gözlenenin, her gözleyene göre farklı davranışlar gösterdiği kanıtlandı. Evrende ve atomda koca boşluklar olduğu bilinir oldu. Madde dediğimiz nedir ki? Koca bir boşluğun içinde anda bir var, bir yok olan, sana göre var bana göre yok olan. Dört ayrı hale dönüşebilen (kat, sıvı, gaz, plazma), birbiriyle etkileşime geçen öz tek, o öz saf, kim kime göre gözlemlerse gözlemlesin o orada ve bizim için var. Var saydığımızla bütünleşmek için bir diğerine ihtiyacımız yok. Önemli olan tek şey, kayıtsız şartsız her şeyi sevmek. Saf sevgi yaşamın tek ilacı...

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Kader mi Yaşıyoruz Kader mi Yazıyoruz?

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

ZodiacArt-e1417795718908

13. Burç: Var mı Yok mu?

13. Burç: Var mı Yok mu?

( 05 Aralık 2014 / İndigo Dergisi'nden )

Delinin biri kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış diye deyim vardır ya, 13.Burç meselesi de böyle bir şey. 2011 Şubat sayımızda(İndigo Dergisi), konuyla ilgili yazı yazmıştım, dergimizi takip edenler hatırlayacaklardır. Şimdilerde yine gündeme getirildi. Birileri vardır, diğerleri yoktur diyerek; medyatik olmanın, 13. Burç üzerinden prim yapmanın peşinde. 13. Burcu var saydığınız anda, şimdiye kadar kabul görmüş tüm burçları ve tarihlerini yerinden oynatırsınız. Yeniden hesaplamalar, yeni doğum haritaları, yorumlar ve binlerce yeni danışan, güzel iş...

13. Burc var mı yok mu astrolojiBizim delimiz, akıllımız demek daha olur, Parke Kunkle isimli bilim insanı bir astronom. Parkle, dünyadan bakılarak konuşlandırılan, 2000 yıl önceki zodyakla şimdiki zodyakın aynı olamayacağını, dünyanın presesyon(precession) hareketinin buna engel olduğunu, uzay düzleminde dünyasal hesaplamaların değiştiğini, buna bağlı olarak zodyakın da değişmesi gerektiğini, 12 değil 13 burç olmasının daha doğru olduğunu ve bununda Ophiuchus yada Yılancı(Serpens) burcu olduğunu söylemiştir. Presesyon eksen kaymasıdır, dünyanın her gün etrafında döndüğü eksenin eğimindeki batıya doğru kayış, Mart ve Eylül aylarındaki gün dönümlerinin biraz daha önce meydana gelmesine neden olur. Ancak dünya ekseni yaklaşık olarak 26000 yılda tam bir dairelik devinim(döngü) gerçekleştirir. Sırp jeofizikçi ve gökbilimci Milutin Milankoviç’in teorisine göre, şu anda yerküre yörüngesel düzleminde 23.44'lik bir eksen eğikliğinde olup aşağı yukarı en uç değerlerin ortasında yer almaktadır. Bu eğiklik yerkürenin döngüsünde yaşanan düşük evresi içerisinde yer alır ve yaklaşık olarak M.S. 11.800'de minimum değerine ulaşacaktır, yani eksen kaymasının tam etkilerine daha çok zamanımız var. O zaman geldiğinde, değişecek o kadar çok şey olacak ki, öncelik burçlarda olmayacak. Eksen kaymaları sadece dünyamızda değil tüm gezegenlerde yaşanmakta ve tüm sistemimiz büyük değişime doğru yol almakta.

Parke’nin söyleminin en ironik yanı, Astroloji'yi bilim kabul etmeyen bilim insanlarının astrolojik argümanlar üzerine fikir beyan edip 13. Burç var demesidir. Gökyüzümüzün kuzey ve güney yarı kürelerini kapsayan 88 takımyıldız vardır. Bunların 40 kadarı görüş alanımız içindedir. Ekvator tüm takımyıldızların görülebildiği tek bölgedir. Antik çağlardaki gök bilimciler, hayvanları, mitolojik kişileri ve kahramanları bu takımyıldızlarla özdeşleştirerek gruplandırıp isimlendirmişlerdir. 1945 yılında Uluslararası Astronomi Birliği, bu takımyıldızların adları ve konumları üzerinde anlaşmaya varmıştır. Günümüzde de bunlar kullanılmaktadır ve hala yeni bulunan gök cisimlerine mitolojiden, eski uygarlıklardan isimler verilmektedir.

Elimizde bulunan astrolojik kaynaklara göre, MÖ. 600 ye kadar 18 takımyıldız/burç kullanan astrologlar, astronomik gerçeklikler ışığında bazı burçları çıkartarak sayıyı 12'ye indirmiş. Güneş merkezli, mevsimsel bir zamanlama hazırlamış, takvimsel 12 aya 12 burç sabitlemiş ve herkesin deneyimlediği sistemi geliştirmişlerdir.  Modern astrolojide 'Tropikal Zodyak' kullanılır. Hint astrolojisinde 'Sideral Zodyak', yıldız zamanına dayalı bir hesaplama ve 12 burç vardır. Tropikal Zodyakla Sideral Zodyak birebir örtüşmez.

13. Burç Yılan Burcu Var Mı?

13. Burc var mı yok mu astrolojiAşağıdaki şekilde burç kaymaları görülebilir, içteki halka modern ve klasik astrolojinin kullandığı tropikal (mevsimsel) zodyak, ortadaki vedik/hint astrolojisinde kullanılan sideral zodiak ve en dıştaki de kaymayı ve 13 burcu gösteren zodyak. Her ne kadar 13. Burç gibi önerilse de Yılancı/Ophiuchus, araya sıkıştırılarak, ki bu yer doğrudur, görsel olarak Akrep burcu yakınındadır ve ona dokuzuncu burç olarak zodyakta yer verilmiş, normal sıralama devam ettirilerek Balık Burcu 13. Burç olmuştur.

Zodyak, güneş ve gezegenlerin yolunu kapsayan hayali bir kuşaktır. Güneş’in bir yıl boyunca hareket ediyormuş gibi göründüğü yol üzerinde bulunan takımyıldızlar nedeniyle, bu kuşağa Burçlar Kuşağı denir. 17. Yüzyıl başlarına kadar bilinen, 1.yüzyılda Batlamyus tarafından listelenen 48 takımyıldızdan biri olan Yılancı takımyıldızının en önemli özelliği bir üçlemeyi işaret etmesidir. Akrep takımyıldızına yakın görünümde olan Yılancı, bir üçlemeye işaret eder. İki ayrı parçadan oluşan bu yıldız adası, birleştirmeyle isimlendirilmiştir. Batı ucu Serpents Caput(yılanın başı, doğu ucu Serpents Cauda (kuyruk) ve bu iki yarı arasını bütünleyen Yılancı’dan oluşur. Dünya'dan bakıldığında Güneş yolu üzerindeki burçlar aşağıdaki tabloda yer alırken, Yılancı(Ophiuchus) takımyıldızının hiçbir öğesinin bu yol üzerinde olmadığı görülmektedir.

Merak edenler için önerilen yeni burç dönemleri; Koç 18 Nisan - 13 Mayıs, Boğa 13 Mayıs - 21 Haziran,  İkizler 21 Haziran - 20 Temmuz, Yengeç 20 Temmuz - 10 Ağustos, Aslan 10 Ağustos - 16 Eylül, Başak 16 Eylül - 30 Ekim, Terazi 30 Ekim - 23 Kasım, Akrep 23 Kasım - 29 Kasım, Yılancı 29 Kasım - 17 Aralık, Yay 17 Aralık - 20 Ocak, Oğlak 20 Ocak - 16 Şubat, Kova 16 Şubat - 11 Mart, Balık 11 Mart - 18 Nisan’dır. Yukarıdaki bilgiler ışığında ve akıl mantık süzgecinden geçirildiğinde bu kabul edilebilir değildir. Hiç kimsenin burcu değişmiş değildir.

Her zaman dile getirdiğim gibi, hangi burçtan olursak olalım, gökyüzü potansiyelleri burç ve kişi ayırmaz hepimiz içindir. Hepimiz gökyüzünden, doğum anımızdaki seçimlik kaderimiz kadar etkileniriz.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - 13. Burç: Var Mı Yok Mu?

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

a1

Goldilocks Paradigması Nedir?

 Goldilocks Paradigması Nedir?

( 03 Eylül 2012 / İndigo Dergisi'nden )

Goldilocks Paradigması NedirDüşündüren çocuk masallarından, Üç Ayı Hikayesi (Goldilocks and the Three Bears) ilk olarak 18’inci yüzyıl başlarında İngiltere’de anlatılmaya başlanmış. Hikaye bu ya, eski zamanların birinde, üç bireyli ayı ailesi yaşarmış. Bir gün, yemekleri çok sıcak olduğu için koşuya çıkmışlar. Goldilocks isimli küçük bir kız, evin boşluğunu fark edip eve girmiş. Annenin yemeğinden tatmış çok sıcak demiş, babanın yemeğinden tatmış çok soğuk demiş, sonunda çocuğun yemeğini tatmış, bu tamam deyip yemiş. Uykusu gelmiş ve gidip annenin yatağına yatmış, yatak çok yumuşakmış beğenmemiş, babanın yatağına yatmış sertmiş yatamamış, sonunda çocuğun yatağını uygun bulmuş, orada uyuya kalmış. Ayı ailesi eve gelince olanların farkına varmış ve köpeğin ailesini bulup arkadaş olmuşlar. Çeşitli versiyonları olan, günümüze kadar değişerek gelen hikayede verilmek istenen mesaj aynı kalmıştır. Mükemmel tek değildir, kişi kendine göre mükemmel bulduğunu seçer. Hayat boyu istediğimiz sonuçlara ulaşmak için, elimizdeki tüm malzemeleri dengeleyerek, seçimsel kararlarımızın getirdiklerini yaşarız.

Bilim, Goldilocks Paradigması’nı evrenin mekaniklerini açıklamak için kullanır. Evrendeki dört temel kuvvet çevresinde toplanan, fizik kurallarının Büyük Patlama ile ortaya çıktığı kabul edilir. Bu kuvvetler; maddi evreni, bütün düzeni ve sistemi oluşturmak için atom altı parçacıkların oluşumuyla ortaya çıkmıştır. Birbirinden farklı şiddete ve etki alanına sahip, evrene düzenli bir tasarımla dağılmış olan bu dörtlü, atomlar arası ilişki ve dengeyi belirleyen kütle çekim kuvveti ve elektromanyetik kuvvet, atomun yapısını belirleyen güçlü ve zayıf nükleer kuvvetlerdir.

Kuvvetler arası hassas dengeler, bildiğimiz evrenin kusursuz düzenini sağlarlar. Kuvvetlerden herhangi birinin birazcık değişmesi, hassas uyumu bozacak, yeryüzündeki etkin hayatın değişmesi ve yaşanabilirliğin yok olmasına neden olacaktır.  Diğer yandan, evrende bizimki gibi doğru temel kuvvet uyumuyla yaşanabilirliğin seçildiği başka hayatların da olabilirliği göz ardı edilemez.

Astrobiyoloji, “Goldilocks Bölgesi” yaşanabilir sınır olarak, yüzeyinde sıvı su tutabilmek adına, yeterli atmosferik basınca sahip ve bir yıldız etrafında olması mümkün bir bölgeyi niteler. Yaşanabilir bölge, genel olarak hayata elverişli bölgeleri nitelemek için kullanılır ve içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin böyle bir bölge olduğu kabul edilir.

2009’da uzaya fırlatılan Kepler Uzay Teleskopu, galaksimizde Goldilocks Zone olarak bilinen bölgeyi gözleyerek, yaşam bulguları araştırmakta. Şimdiye kadar atmosfer tespit edilen HAT-P-7 denilen bir gezegen ümit vaat ediyor. Teknoloji ve uzay-zaman zorlukları aşıldıkça bilgiler artacak ve bizimki gibi, benzerler içindeki en mükemmel uyumu yakalayabilmişlerle karşılaşacağız. Önümüzdeki günlerde karşımıza çıkacaklara gelince, Dünyamız yeni bir geçişe, daha iyiye daha güzele hazırlanırken, yeryüzü gökyüzü atışması devam ediyor diyebiliriz.

Gökyüzünden Yeryüzüne

Goldilocks Paradigması NedirHerkes 21.12.2012 tarihine odaklanmış, birçok felaket senaryosu üretilmekte, yaşam şartlarının ağırlığı, gelecek endişesi bugünü unutturmuş. İnsanlar şimdide yaşanan şiddeti geçiştiriyor veya görmezden geliyor. Gemisini kurtaran kaptan gibi su yüzünde kalmaktan önemli başka şey kalmamış. Oysa dinsel ve ruhsal bütün öğretiler, bireysel yükselişe önem verirken, diğerlerini ve çevreyi yok saymaz. Sen yüksel de gerisi ne olursa olsun demez, öyle bir değişim, dönüşüm yoktur. Bütünün bütünlüğü, bütün kalması çok önemlidir.

21 Aralık ve sonrasında yeni yıla kadar sürecek, gökyüzündeki sıralanmaların işaret ettiği en önemli şey, değişim direncinin kırılacağı ve tüm Dünya’nın top yekûn, canlısı cansızıyla etkileneceğidir. Zincirleme olaylar Eylül (2012) ayıyla birlikte start alabilir.

Bilim insanlarının da beklediği en önemli şey, Güneş’te meydana gelebilecek bir patlama. Son solar döngü tamamlanırken, şimdiye kadar yaşananların en büyüğüyle karşılaşılacağı tahmin ediliyor. En son 1859 yılında gece yarısı yaşanan böylesi bir patlama, gecenin gündüz gibi aydınlanmasına ve birçok zarara neden olmuş, insanlara büyük şok yaşatmıştı. Benzeri bir patlama Dünyamıza eriştiğinde, elektrik ve elektronikle ilgili her şey uzun süre onarılamaz duruma geleceğinden, kesilen TV, GSM, radyo yayınları, elektriğe bağlı yaşamsal tüm sistemler, ev aletleri (buzdolabı, çamaşır makinesi, vb.), ulaşım ve GPS sistemleri ve akmayan sular hayatı çok zorlaştırabilir. Elektriğe bağlı tüm üretimler de duracağından, yiyecek sıkıntısı baş gösterebilecek. Yaşam bir kaosa dönüşebilecek. Bir nükleer patlamayı engellemek için çalışılır ancak güneş patlamasının önüne geçilemez. Tedbir için yetkililerin yapabilecekleri sınırlı, ya bizlerin?

Goldilocks ve Webbot Projesi

Goldilocks Paradigması Nedir1996 yılında, belli anahtar kelimelerle ilgili bilgileri, internetten toplayıp depolamak ve gelecek tahminleri yapmak üzere hazırlanan bir program, evrensel kolektif bilinçaltını yorumlamak üzere konuşlandırılmış. Webbot Projesi diye isimlendirilen sisteme göre, tarihlendirmelerde 21.12.2012 ile Nisan 2013 arasında herhangi bir gelecek tahmini olmadığı gibi bu zaman aralığı karanlık zaman olarak bildiriliyor.  Bu sanal kahin, belki de zirve yapan Güneş patlamalarıyla oluşacak kaosu, buna bağlı oluşabilecek manyetik kutupların ani yer değiştirmesiyle yaşanabilecekleri işaret ediyor.

Bunların hepsi tahmin ve öngörü, gerçekleşeceği kesin olan hiçbir şey yok, tek gerçek kişinin kendisi ve Goldilocks’ta da olduğu gibi kendine en uygun olanı seçebilecek olması…

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Goldilocks Paradigması Nedir?

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

dalga-e1388923790188

Dalga Dalga Vuruşlar

 Dalga Dalga Vuruşlar

( 05 Ocak 2014 / İndigo Dergisi'nden )

dalga dalga vuruşlarDalga denilince su çağrışır. Öğrenilmiş akla dalgalı denizler, sular gelir. Her ne kadar, deniz ve okyanuslardaki dalgaların büyüyerek zararlara neden olacağı, bir dönem yaşayacaksak da, gelmekte olanlar çok farklı. Dalga, uzay zamanda yayılan ve enerjinin taşınmasına yol açan, bir yerden başka bir yere uzanan titreşimlerdir. İki dalga buluşup birbirinin içinden geçerken, etkilerini birleştirerek güçlerini arttırırlar. Harmonik dalgalar, bir eksen üzerinde her iki yöne de gittiği, başlangıç ve sonu olmadığı için sonsuza uzanırlar.

Şimdilerde nefesle içimize aldığımız, bedenimizi temizleyen, yüksek bilinç taşıyan, uyanış ve farkındalığı hızlandıran enerjilerle sanki bombardıman altındayız. Kaçacak yer yok. Doğadaki her şey enerjiden oluşmuş maddedir. Her madde, ister istemez enerji dalgalarıyla etkileşir. Doğanın en büyük paylaşımcısı insanoğlu, aldığı her nefesle bu etkileşimi içselleştirir. İçselleşmeyle, farkındalık seviyesine göre yüzleşilir.

Dünyamız, yüksek titreşimlerle, geçmişte olduğundan çok daha büyük bir etkileşime girdi. İlerlemeyi, yükselmeyi ve dönüşümü getiren, dalgalarla yüzleşme kaçınılmaz. Enerjilerden herkes kendi kabı kadarını dolduracaksa da, kimilerine onu kaldırmak zor gelebilir. Zorluk, eskimiş, sıkı sıkıya yapışılmış ve bırakılmak istenmeyenlerden kaynaklanır.

Evrensel değerlerden, kendilerine kendince değer biçenlerin, ben söylemlerinin geçerliliğinin olmayacağı zamanlara akmaktayız. Egosantrik olmayan ben kavramı BENdeki BİRlikle biz olma halini, her canlı deneyimlemekte.

Büyük bir çoğunluk anda kendini birliğin içinde bulurken, kimisi birlikten ayrı olamayacağı gerçeğini kabul etmediği için dışarıdan izlemekte...
 

Artık zaman, kişinin kendini değişmez insani ve etik değerlerden (saygı, namus, dürüstlük, vb.) soyutlayarak, kendine göre değiştirdiği değerlerin, yargıların ardına sığınmasına izin vermeyecek. Bakar körlük devri bitiyor, yüzleşme zamanı geliyor. Zaman, sevgiye kucak açmanın, olanı sevgiyle kucaklamanın zamanıdır. Yunus Emre ne güzel demiş:

“Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için...”

Gökyüzü yeryüzü etkileşimi, hakikatlerin ortaya çıkmasına karşı olanların oluşturabileceği kaosa işaret etmekte. Kaçınılmaz olan engellenemez.

Kaynak: Ümit Çilingiroğlu - Dalga Dalga Vuruşlar

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu

umit_astroloji_aralik_2010_3

Adalet ve Hakkaniyet

Adalet ve Hakkaniyet

( 22 Aralık 2010 / İndigo Dergisi'nden )

Bu ay, mahşerin dört atlısı; doğal felaket, terör, ekonomi, insan hakları hız kesmeden kritik dönemece doğru ilerliyor. Avrupa Birliği ülkeleri arasında, ticaret ve finansal ayrılıklar büyüyebilir. İrlanda, İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan yeni krizlere gebe ülkeler. İngiltere’de büyümekte olan ekonomik sıkıntılar, kraliyet düğünüyle gölgelenebilir.

adalet hakkaniyet astroloji Ümit çilingiroğluVitrinden işportaya seçim çağrıları, “Büyük İndirim!”, “ Gel vatandaş gel”!, “En ucuzu bizde!”, “ En kalitelisi burada!”, “En güzeli bende...”. Evden pazara, okuldan işe yaşamın tüm alanlarında, ihtiyaca göre belirlenen alımlar kişinindir. Ödenen bedel karşılığında doğal olarak, hak görülenin en iyisi, en güzeli istenir. Ebeveynin izni, öğretmenin notu, işverenin ücreti veya sahip olunacak meta, ödenen bedellere ve hak edilene göre belirlenir. Ancak kıldan ince kılıçtan keskin, adalet terazisinin dengesini bulmak kolay değildir. Genellikle, istenenle verilenin eşleşmediği durumlar sıkıntı yaratır.

Din adamları, felsefecileri, hukukçuları, kutsal kitapları, fıkıhları ve kanunlarıyla insanlık; eski çağlardan beri adaletin gerçekleşmesi için uğraşmakta. Hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi için adalet mekanizmaları geliştirdi. Bireyler arası eşitliği konu edinen 'Denkleştirici Adalet' ve hükümlülüklere göre orantısal 'Dağıtıcı Adalet' sistemleri oluşturdu. Sosyal ve aile hukuklarını adil olmaya ve eşitliğe dayandırdı. Ancak hukuk düzenleri her zaman adil olamadı. Her durumda aynı biçimde uygulanması gereken yasalar; uygulayıcılar durumun özellikleri, nitelik ve niceliklerini göz önüne alarak karar verdiklerinde, kimi zaman eşitsiz, kimi zamansa eksik yanların giderilebilir ve adalete yaklaşılabilir şekilde uygulanır oldu.

İÖ.540 civarında Efes’te doğduğu söylenen filozof Herakleitos’a göre, “İyiliğin var olması için kötülüğün, ışığın var olması için karanlığın olması gereklidir”. Adaletsizlik olmasaydı adalet bilinemezdi der ve hastalık sağlığı, açlık tokluğu, adaletsizlik adaleti hoş kılar diye ilave eder. Bu evrensel görelilik kavramı, ondan sonra Goethe, Hegel ve Nietzsche gibi birçok sofistlere de örnek ve dayanak olmuştur. Adalet; her alanda sahip olunan hakların, herkes tarafından kullanılmasının sağlanmasıdır. Hak; hukuken korunan menfaat ve özgürlüklerin tümüyken, hakkaniyet; hem akla hem vicdana hitap eden bir kavramdır. Anayasalarda yer alan eşitlik ilkesi, insan hakları ve insanlık değeri açısından dil, din, cins, ırk gibi hiçbir gerekçe ile ayrımcılık yapılmamasını gerektiren, istisnasız 'Eşitlik Adaleti' boyutunu vurgular.

Diğer taraftan adaletin kinetik boyutunda; somut adaletin, hakkaniyetin sağlanmasında, potansiyel eşitlik ilkesinde uzlaşanların, kişisel öz çıkarlar söz konusu olduğunda adalete&hakkaniyete uygun karar vermediği görülür. 'Somut olay adaleti' de denen kavram, herkese özelliğe göre, emeğinin karşılığını, liyakatine uygun görevi ve suça uygun cezayı verebilme adaletidir. Günümüzde aile hukuku kararlarında çokça kullanılan 'Denkleştirici Adalet' türü, bireyler arasındaki eşitliğin, eşya ve hizmet alışverişlerini aritmetik eşitliğe dayandıran adalettir ki, buradaki hakkaniyet görelidir. S. Adams hakkaniyet teorisinde, kişilerin kendi çabaları ve bu çabalar sonucu elde ettikleri, benzer durumdaki diğerlerinin kazanımlarından eksikse kızgınlık, yüksekse suçluluk duyguları açığa çıkar der. Eşitlik durumunda adillik algılanır diye vurgular.

Tarihten bir örnekle düşünce fırtınasını bitirelim. Soyluluk, zenginlik, akrabalık ve makam gibi unsurların adaletini engellemesine kesinlikle izin vermemiş olan Hz. Ömer(RA), herkese eşit davranışıyla örnek olmuş ve 'Hz. Ömer’in Adaleti' tanımıyla tarihte yerini almıştır. Hz. Ömer gibi, “Fırat kıyısında bir deve helak olsa, bundan kendimi sorumlu tutarım” diyecek kadar büyük sorumluluk duygusuyla hareket ettirecek nice bilinç ve hakkaniyetli adaletlere.

Kaynak:  Ümit Çilingiroğlu - Astroloji: Adalet ve Hakkaniyet 

ümit astrolog astroloji burçlar yönetici gezegen evler özellikleri yıldız haritası ümit çilingiroğlu